Aradığında açmayacağım, fakat beni neden aramadın?
loş ışıkların altında tanıdım seni, tenin altından olsa da gözlerindi parlayan fakat her masa bizim masamız, her mutfak seni öptüğüm mutfak değil. içilmemiş bir şarabımız daha hiç konuşmadığımız şeyler var.…
sana yazmak istediğim şiirler vardı. içimi ısıtan gülüşüne, hayatta hissettiren ellerine, hayatı okuduğum gözlerine bir sevgim vardı; sana vermek isteyip veremediğim, istemeyip verdiğim, sana veremeyip başkalarına verdiğim bir sevgi vardı.…
hayat avucum kadar / 3 Ne kadar sinirli olduğumu İstiklal’de çarpıştığım insanların sayısı 3’ü geçtiğinde fark ediyorum. Garip geliyor bu duygu, neye sinirliyim ki? Bu insanların benden vazgeçmesine mi, yoksa…
bir solucana bastığım için mi oldu olan?güneş bu yüzden mi doğmaz,bu yüzden mi batmaz oldu?loş ışıktaki konuşmalar yaşanmazbeyaz çarşaflar tek kişiliğe dönüşür oldu bir solucana bastığım için mi bu tantanabiliyorum…
hayat avucum kadar / 2 Telefonu elime aldığımda kendi kendimi teselli ediyorum, yanlış yaptığımı bile bile. Rehberde Y harfinde durduğumda ayıp olmasın, ileride kendime kızarım diye son bir kez teredütteymişim…
romeo juliet’i leyla mecnun’u o kadar sevdi mi? işte bunu düşünüyorum aşk zehri içince mi aşk oldu çölleri aşmak mı onu asıl kılan eğer buysa kafi olan ben hiç aşık…
Normal vakitlerde ön yazıları pek sevmem fakat bunda gerekli buldum. 5 kısımda paylaşacağım bu hikayeyi oluşturmamı sağlayan cesur insanlara teşekkür etmemek olmazdı sonuçta. Adlarını paylaşmayacağım, ama bir istekle ‘diyaloglarını’ çaldığım…
İnsan zamanında ne kadar her şeyi hissetmişse şimdilerde nötr olma isteği o kadar artıyor. Bu kendisi için mi daha zor karşısındaki için mi muamma tabii. Parlamayan gözlerin karanlığından korkan mı…
Yaşadığım her güne, kemiklerimin yavaşça çürümesine, uyumadan önce geçmek bilmeyen her saniyeye, gittikçe belirginleşen gülme çizgilerime şahitlik ediyorum; o kadar da gülmüyor olmama rağmen. Geçmişten kaçarken şimdiye yakalanmanın acısı var…
- 1
- 2