big bang

big bang

1436 957 Hazal Karabulut

Koca bir şehir tarafından kovalanıyorum. İnanması güç, fakat gerçek. Yanımda iki kahve bardağı kaçıyorum buradan; hem de kazanmışım, kazanmamışım hiç umursamadan. Çünkü öğrendim daha dün, büyük değilmişim o kadar. Hayır, hiç değilmişim. Karşısında güçlüce, bir heykel gibi durduğumu zannettiğim her dalga yıpratmış aslında beni. Yavaş yavaş bir şeyler götürmüş benden, fark etmemişim.

Her şeyden biraz olmak istersen hiçbir şeye sahip olamamak varmış, günün sonunda ellerine ‘’Ne yaptım ben?’’ der gibi bakmak varmış işte. Hem de eller senin gibi değilmiş, hiç haberin yokmuş gibi bir şaşkınlıkla. Ne altınmışsın ne gümüş, deridenmişsin sen. Erimez, incinirmişsin. Ne yaparsan yap, ne derlerse desinler; sen bunu bıçak yarasıyla öğrenirmişsin.

Davlumbaz ışığı görünür kılıyor hayallerimi, eski bir meyhane veyahut arnavut kaldırımları aklımda kalan. Bir kale Karadeniz’de ya da bir liman Körfez’de, fark etmez. Rüzgar yüzüne sertçe çarptıkça ilk ağladığı zaman geliyor insanın. Ve yeniden, yeniden hayattayım. 

Kendine ıhlamur yapmak da yalnızlığa teselli bir bakıma, uzaktaki birinin şefkatini hissedebilmek için bir bahane. Üst kata yayılmış tarhana ve ıhlamurun hatırası belki de aynaya baktığında biraz olsun nefret etmemek için karşındakinden bir neden. Ihlamurlar, kestaneler ve mandalinalar, uzaktaki hayatları bağlamak için varlar.

Gidilmeyecek tiyatro oyunları ve nazar bozan fasulyeler fark ettiriyor, nereye gidersen git yalnızsın. Çünkü yalnızlık insanın içine işlemiş, kokusu sinmiş senelerdir omuzlarına attığı paltosuna. Bir bakıma biliyorum karamsar bakmak en kolayı, aya sırtını dönüp kapkaranlık gibi davranmak daha işine geliyor insanın. İnkarlar gerçeğe süremez leke, ve bu yüzden parlıyor gözlerimiz gülerken. Bilmediğimiz sokaklara gözümüz kapalı girmek, gölgesini yolumuzda gördüklerimizle güzel ve bir anlığına—sadece bir anlığına— evdeyim.

Mucizeler öğretilmiş mi yoksa insan ilk örneğinden beridir mi onları arar durur, bunu merak ediyorum. Evrenin içinde olduğumuz kadar o da bizim içimizde belki de. Big Bang’in gerisi var diyorlar, geriliyorum. Kendimi tam tanıdım derken aynadaki yabancıyla göz göze geliyorum. Ellerini çırptığında gelmeyeceğini bildiğim mucizenin öncesi de var belki; belki biz varız, belki onlar. Biz dediğim kim muamma, o kadar da uzak değiliz ‘’onlar’’dan. Farklı hissetmek adına kendimizi kurban ediyoruz.

Bugün zordu her şey ve yarın hakkında bir fikrim yok. Kayan yıldızları gözünde izleyemedim biliyorum, ve belki de kimse dağ çiçekleri vadetmedi bana. Fakat ayçiçekleri soluyorum hala, hiç var olmamış anılara tutunuyorum ve biliyorum: her nefesimde yan tarafta hissettiğim acı yakın zamanda geçmeyecek.

Leave a Reply