Çemberler

Çemberler

640 640 Hazal Karabulut

Artık hepimizin etiketleri var. İyi veya kötü, kendimizi oldukça kısa bir şekilde tanıtmak zorundayız. Ne yapabilirim? Neye sahibim? Neyin bir parçasıyım? Nelerden korkuyor veya utanıyorum? Baskı noktalarım nedir? Bunlar gibi soruların cevapları etiketlerimizi oluşturuyor. İyi veya kötü. 

Tabii iyi etiketlerin nesinin kötü olabileceğini düşünenler olabilir. Ne var yani insanlar beni grubun en iyi gitaristi olarak tanıyorsa? İyi bir şey bu! Sıkıntı şu ki, doğduğumuz andan itibaren belirli özelliklerimizle tanınmaya ve akabinde yorumlanmaya başlıyoruz. Bu özelliklerimizle ilerledikçe, bizden belirli bir davranış biçimi ve kapasite bekleniyor. 

Şöyle düşünebiliriz: Hepimiz çok ama çok geniş bir çemberin içine doğuyoruz. Çemberin içindeki sonsuz noktadan istediklerimizi kendimize çekebilir, istemediklerimizi orada bırakabiliriz. (Tabii isteklerimizin seneler içerisinde değişebileceği gerçeğini de unutmamak gerek.) Seneler içerisinde bu çemberden bazı noktaları çekerek, yavaş yavaş, bu çemberi daraltıyoruz. İlk başta tabii ki bunun farkına varmıyoruz, çünkü istediğimiz zaman birini bırakıp diğerine tutunabilir, onu çekebiliriz. Fakat zaman geçtikçe, çember gittikçe daraldıkça işler değişmeye başlıyor. Kendimizi büyük bir baskı içinde hissediyoruz elbet. Her açıdan biz, biz olmalıyız. Bir soru daha çıkıyor karşımıza: Biz kimiz biliyor muyuz?

Belirli hayallere, belirli isteklere, belirli kişiliklere zorlanıyoruz. Sadece toplum veya devlet tarafından değil, yakınlarımız tarafından da. Çünkü bizden beklentileri var. Herkesin, herkesten bir beklentisi var. Bunu çoğu zaman dolduramıyoruz çünkü ne yapıp yapamayacağımızı biz bile bilmiyoruz ki. Daha da kötüsü, kendimize şans vermek için çok korkağız.