mágoa kuyusu

mágoa kuyusu

1160 1600 Beyza Nur Yaldız

Pek kimselerin hatırlamadığı eski bir dönemde, köyün birinde bir kuyu varmış. Mágoa kuyusu.

Köylüler sene boyu tarlada çalışır, hasat zamanına kadar durmadan ekip biçerlermiş. Ne zaman üzüldükleri bir şey olsa, gelip bu kuyuya anlatırlar, gözyaşlarını kuyuya akıtırlarmış. Sene boyu tüm köyün dertleriyle dolan kuyu, gizemli bir büyüyle bu gözyaşlarını bereketli sulara dönüştürür, bahar geldiğinde de taşıp çevresindeki her yeri sularmış. Bu su öyle kuvvetli, öyle büyülü bir su olurmuş ki, dokunduğu her şeyi güzelleştirir, iyileştirirmiş. Bu kuyunun suladığı çeşit çeşit çiçekler, etrafına benzersiz kokular yayar, en gür ağaçlar burada bitermiş. En güzel meyveler, en lezzetli sebzeler, her derde deva sağlıklı yeşillikler hep burada olurmuş. Bir gün köylüler bu kuyunun sırrını merak edip Koca Çınar Ağacı’na sormaya gittiklerinde şu cevabı almışlar;

“Her acının kalbimizde edindiği yer sınırlıdır. Bir şeye gereğinden fazla üzüldük mü, acı kalbimizdeki yerine sığmaz, oradan taşar, başka organlara, başka yerlere gider. Bize zarar verir. Fazlası, bizi hasta eder. Çünkü her şey gibi, acı çekmenin de bir ölçüsü vardır. Ama acılarımız, bir gün iyi şeylere dönüşebilir. Mágoa kuyusu, hiçbir zaman acımızı tamamen almaz, ona verdiğimiz kadarını taşır, bekler, güzel bir şeye dönüştürür. Bir acının izini taşımak, işte böyle bir büyüdür.”