mahla fenâfillâh

mahla fenâfillâh

1200 738 Alptekin Dayı

varlığımın tek kanıtı omuzlarımın üstünde yükseldiğinde ona hoş geldin demek isterdim.
fakat dilim-damağım medeniyet-sonrası tasvirlere yakışacak kapanmış bir tünel gibiydi. demek su savaşları kehâneti doğruydu.
hırıltıma uzaktan karşılık geldi. hattâ bir an için düzenle sohbet ettiğimi sandım. ki bu birazdan gerçekleşecekti, unutmuştum.
orada, avizelerimize uzanan bir külâh vardı. bu külâhın genişliği en dar yerinde işaret parmağımın ucu kadardı. en azından öyle sanmıştım.

bilincin eli benimkine sırnaştı. titrek ve terliydi. onu ilk kez o zaman kıskandım.
anladı. utandırırcasına süzdü. utanmadım. sonra şöyle bir konuşma geçti:

b: söyle.
v: senelerdir biliyorsun. ben de istemediğini biliyorum.
b: söyle.
b: söyle.
v: bir olalım istiyorum.

ve elimi bırakıp koşmaya başladı. zâten zor ayakta duruyordum bu yaptığı çok ayıptı.
külâhın bir girdap olduğunu o zaman anladım. peşinden süründüm. günler sonra yanına vardığımda bana döndü. yüzündeki beyazlığı aydan aldığını uzun zamanlar sonra anlayacaktım.

“… sihirbaz mı, hilebaz mı olduğu size kalmış. fakat güneşin câzibesi sonsuz olsa dahi, hırsızlık hırsızlıktır.”

ben sihirbaz olduğuna inananlardandım. o yüzden teklifini yaptığında kanmam kısa sürdü. şunun gibi bir şey:

b: bu girdap, katmandu olarak bildiğinden başkası değildir. düzen burayı bizlere sunmuştur. hariç hisseden her tek, eksikliğiyle el ele bu girdaba dalar. girdap onları kaynatır. bir olalım mı istiyorsun? tut elimi mâdem.
v: tamammm

titremiyordu ve teri kurumuştu. yanlış yaptığımı ilk kez o zaman anladım, dönemedim, fırsat vermedi. daldık.
kendime âit olduğuna inandığım her şeyin çözüldüğünü gördüm. bu öyle bir acıydı ki, beni yanı başımda parçalanan atomlarıma kayıtsız bıraktı.

aç adam ağıdı
ah adam pek bir câhildin
vavdan elif yapmak için
gittin kaynak getirdin
ah adam hiç mi görmedin
katmandu diye dimyata geldin


varlığımın tek kanıtı omuzlarımın üstünde yükseldiğinde ona hoş geldin demek isterdim.
fakat dilim-damağım medeniyet-sonrası tasvirlere yakışacak kapanmış bir tünel gibiydi. demek su savaşları kehâneti doğruydu.
hırıltıma uzaktan karşılık geldi. gerçekten düzenle mi konuşuyordum? denemek için basit bir soru sordum:

e: yaşam çizgisel mi?
düzen bekledi. ben bekleyemedim.
e: söyle.
d: bir bir ik-

kulaklarımı kapattım. arkamı döndüm ve yeni bir renk gördüm.
yürüdüm. sahneden atladım.

Leave a Reply